15 Şubat 2012 Çarşamba

GODO'YU BEKLİYORUZ

       Yatağımda bir sağa dönüyorum bir sola. Yastığın birine sarılıyorum sonra onu bırakıp diğerine. Bir türlü uyku tutmuyor gözlerim. Kafamda binlerce hayal ülkelerini teker teker kuruyor ve yıkıyorum. Sonra , nedense farkediyorum ve kendime soruyorum: Neden gelmedi hala Godo? Yıllardır Godo'nun gelmesini bekliyorum. Ama o bir türlü gelmiyor. Ani bir hareketle , sanki şartlanmış gibi yatağımdan kalkıyorum.Küçük el çantamdan kalemimi almak için yelteniyorum.Neredeydi...Hah.İkinci fermuarlı gözün içinde, cüzdanımın yanında kalem. Işığı açmıyorum, sanki odada bir büyü varda ışığı açarsam onun kaybolacağından korkuyorum. Dolabımda yazacak sayfa ararken, liseden kalma defterime elim ilişiyor.İçinde bir kaç boş sayfa var.Güzel bu işimi görür. Bunca zamandır bu defteri niye dolabımda tuttuysam! Neyse en azından şimdi bi işe yaradı. Zira karanlıkta boş sayfa bulmak epey zor olurdu. Ha...Sahi, niye almıştım kalemi elime, ne yazacaktım? Biraz kafamı toplayayım.Evet şimdi oldu. Godo'yu beklerken diye girip hayatlarımızı hep bir şeyleri bekleyerek geçirdiğimizi anlatacaktım. Başlığı da iyi seçtim, gözü çarpan hemen, kapandaki peynirin kokusuna aldanan hamster misali, başlığın verdiği sarhoşlukla okyanusun dalgaları gibi olan kelimelerin, baş döndürücü hareketleriyle okyanusun ortasına çekilecek diye düşünmüştüm.Bunu iyi akıl etmişim.Bilinir ki yazıyı okutan başlığıdır öncelikle.
         Neyse konuya gireyim artık. Yo yo...İlk olarak merak edilibilitesi yüksek olan başlığı açıklığa kavuşturalım.Godo'yu beklerken yani orijinal ismi Waiting For Godot, İrlandalı bir yazar olan Samuel Beckett'a ait bir oyun veya tiyatro kitabı.Kitapla ilgileniyor olmam kitabı okumamdan kaynaklanmıyor.En azından zahmet edip özetini okumuş olmamdır.(Bu arada google da aramak o kadar zahmetli ki!)
          Kitabın başından sonuna kadar olan iki kişinin diyaloglarında hep Godot beklenir.Ama Godo bir türlü gelmez.Yani bi bekleyiş hikayesidir bu.Aslında neyin beklendiği okuyucuya bağlı,sadece bekleyiş...
Vlademir : Gidelim.
Estragon : Gidemeyiz
Vlademir : Neden?
Estragon : Godot'yu bekliyoruz
         Benim alakadar olduğum nokta bu bekleyiş işte. Yani biz gençlikten yaşlanıncaya, kaar hep bir şeylerin gelmesini bekleyerek geçiriyoruz.Hayatımızı idame ettirebiliyor olamamız bu bekleyiş sayesinde aslında.Beklediklerimizin neler olduğunu burada saymama gerek yok.Bunu zaten herkes kendi açısından teker teker sayabilir.Bekleyiş insanın yaslandığı duvardır.Yani Godo geldiği zaman duvar da sahne de yıkılır, kitap da hayatlar da biter.Birilerinin veya bir şeylerin gelmesini beklemek.Keşke Godo hiç gelmese...
         Bu arada bir düşünürün sözü aklıma ve başıma geldi."Kalemimle düşünüyordum ben,çünkü kafam,elimin ne yazacağını çoğunlukla hiç bilmiyor." L. Wittgenstein. Ne için kalemimi aldım ne yazıyorum.Şimdi hak verdim herife…
Tam bunları düşünürken camımdan tık diye bir ses geliyor. Gayriihtiyari,
-Godo, yoksa sen misin?
-Oh… çok şükür yağmur başlamış.


Ebubekir Turab

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder