15 Şubat 2012 Çarşamba

KAVRAMLARIN DİYALEKTİĞİ

   Kavramlar, olayları ve olguları anlamada ve anlamlandırmada, zihin dünyamızın derin ve karmaşık dehlizlerinde cereyan eden düşüncelerin anlamlı bir bütün halinde algılanıp eyleme dönüştürülmesi noktasında hayatımızı kolaylaştıran, pratik çözümlemeler formunda oluşmuş birtakım isimlendirmelerdir. Günlük yaşantımız esnasında düşünerek, görerek, işiterek insanlarla ilişkide bulunarak kullandığımız bu kavramları, sembolleri ve isimleri çoğu zaman gerçek anlamından, ortaya çıkış amacından ve hangi problemin çözümünde kullanılmak için üretildiğinin bilinmesinden ziyade, salt bir sembol, bir slogan olarak bilinçsizce kullanırız. Halbuki her özgün kavramın -bazen bir kavrama farklı anlamlar da yüklenebiliyor- her sembolün veya sloganın ilk üretildiği aşamaya ve ortaya çıktığı zamana yapacağımız yolculukta, bu isimlendirmelerin kendilerince var olan bir karmaşayı ve eksikliği giderme güdüsüyle, bir değer oluşturma veya bir sorunun çözümlenmesi için üretilen düşünsel ve bilişsel çabanın bir ürünü ve çözüme yönelik ortaya çıkan sonucun bir ifadesi olduğunun farkına varırız. Bu bilişsel eylemler kullanılarak bir düşüncenin, bir kavramın ya da bir sembolün amacını, nasılını, niçinini kendi içindeki dinamikleri ve yasaları arasındaki ilişkileri-karşıtlıkları fark ederek kavramın panaromik resmini çıkarabiliriz. Ama tabi bütün bunlar için hafiften bir düşünsel çabanın içerisine girmeliyiz.

   Buradan hareketle 'Hukuk' kavramının diyalektiğini ele alalım. Hukuk denildiğinde çoğu kişinin aklına ilk gelen; mevzuattaki yani herhangi bir otoritenin, herhangi bir zamanda ortaya koymuş olduğu yürürlükteki kurallar ve yasalar zinciri gelir. Fakat bunların gerçek bir hak ve adalet anlayışına hizmet ettiği her zaman söylenemez. Halbuki hukuk kavramı, isminin de kökünde olan “hak” anlayışının bir tecellisidir. Her hak sahibine hakkının verilmesi, adaletin tesis edilmesi, eşitliğin sağlanması, terazinin kefelerinin denge konumundaki denklik durumunda olmasıdır. Bunun için ortaya çıkmış bir kavramdır. Bu anlamda 'İslam' dendiği zaman yine müslüman olduğunu düşünenler de dahil olmak üzere insanların ekseriyetinde ya bu kavramın sadece beş harften oluşan isim hali zihinlerde geleneksel ritüeller eşliğinde anlamsızca algılanıyor ya da birtakım önyargılarla ve manipüle edilmiş düşüncelerle yanlış algılanabiliyor. Oysa bu kavramın diyalektiğini, nasıl bir bilişsel durumun ifadesi olduğunu anlamaya yönelik hafif DÜŞÜNce’yi harekete geçirirsek, 'İslam' denildiğinde karşımıza sadece mensubu bulunduğumuz Din'in yalın bir ismi değil, bilakis bu dinin temel kaidelerinin ve gereklerinin de içinde yer aldığı kapsamlı bir kavram çıkacaktır. İslam kelimesinin Arapça kökünü incelediğimizde; İslam : Teslim , bununla birlikte selamet ve barış gibi anlamları da içerisinde barındıran zengin bir kavram olduğunu göreceğiz. Teslim, yani insanın, kendi yaratılmışlığı, acizliği, zayıflığı, ölümlülüğü karşısında; Büyüklüğü, yüceliği, kuvveti ve kudreti ile her şeyin kendisine muhtaç olduğu Yaratana teslim olması.. İnsanın içindeki dünya hırsını, kibri, ihtirasları ve kirli hesapları terk ederek Alemlerin Rabbine teslim olması...işte düşünerek elde edilebilecek bir kavramın kuşatıcı ve derin anlamları.

   Bunun gibi her kavramın zahirdeki ifadesinden çok o kavramın içinde barındırdığı anlamları, varlık gerekçelerini, uygulanabilirlik ve sürdürelebilirlik iddiasındaki temel işleyiş esaslarını bilerek kavramları ezberci kalıplardan düşünsel ve bilişsel boyuta taşıyabiliriz.Yine Matematik, fizik ve Geometri gibi soyut düşünce tarafı ağır basan ilimlerin mevcut eğitim sistemindeki okullarda öğretiminin salt ezberci mantıkla belli kalıpların ezberletilmesiyle değil, bunların ne işe yaradığı ve hangi amaca hizmet için üretildiğinin üzerinde durulması gerekir. Bunların günlük yaşamda karşılığı olan, Eşyanın varlığı, miktarları birbirleriyle olan ilişkileri, alanları, oranları, olasılık ve mukavemet durumlarını araştırarak soyut düşünceyi geliştiren, analitik derinlik kazandıran, insan beyninin en ince kıvrımlarını harekete geçiren, mevcut potansiyelini kullanmaya iten, kişinin kendisini geliştirerek pratik bir zekaya sahip olmasını öğütleyen yöntemlerin kullanılması, öğretilmesi gerekir.
Yine buna benzer sosyal, siyasal, iktisadi konular gibi birçok konuda karşılaştığımız kavramların etiketleri ile ezberlenip , muhteviyatının bilinmemesi çoğu zaman bu kavramların yanlış anlamda kullanılmasına veya içlerinin boşaltılmasına neden olmuştur. Bunun içindir ki bir düşünsel sistemin, bir değerin kurgulanış ve işleyiş esaslarının kısaltılmış, damıtılmış halini karşılayan bu ifadeler özgeçmişinden bağımsız olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü bir kavramın diyalektiği o kavramın mutfağıdır. Uyulması gereken prensipler zinciriyle işleme tabi tutularak bir üretim süreci sonunda ortaya çıkan değerlere verilen bu kısa ve öz tanımlamalar, daha sonra sanki gökten düşmüş hazır birer ifadeymiş gibi algılanan ve kullanılagelen beynelmilel sloganlar haline dönüştürülmemelidir.

   Hafif DÜŞÜNce kıvılcımları ve hafif araştırma, inceleme ve muhakeme dürtülerimizi harekete geçirip kavramların diyalektiğine yönelik hafif bir derinlik kazanarak bunların temel prensiplerini kavrayabiliriz. Böylece kendimizi ve evreni bilme noktasında Rabbimizin buyurmuş olduğu gibi “akletmez misiniz, düşünmez misiniz, tefekkür etmez misiniz, temiz akıl sahipleri için nice ibretler vardır” hitaplarına uyan bir çaba içerisine girerek hangi kavramın doğru ve geçerli hangisinin eksik ve yetersiz olduğunu kavrama noktasında gerekli donanıma sahip olabiliriz.

   Kavramları, olguları ve olayları anlamada ve anlamlandırmada hafif DÜŞÜNce den hareketle kavramların muhteviyatına yoğunlaşıp hafif düşünce projektörlerimizi bunların üzerine tuttuğumuz zaman göreceğizki kavramların oluşma süreci, öncesi ve sonrası ile ortaya çıkacak bununla beraber anlam karmaşaları, muhtemel yanlışlar ve yanlış anlamalar kendiliğinden çözülecektir. Böylece herhangi bir kavram hakkında eldeki verileri kullanarak onu nasıl değerlendireceğimize dair bilgi sahibi olacak ve ona hakettiği değeri vermiş olacağız. 
   Öyleyse buyurun hafif DÜŞÜNce’ye…

Turgay GENDE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder